Genel Kültür Sayfası

Şu anda "Genel Kültür Sayfası"ndasınız...

Bu sayfamızda haftanın her çarşamba ve cumartesi günü 15:00 - 20:00 arasında 2 bilgi yayınlanacaktır.

Not: Olaki söz verilen günde yayınlanmaz ise ertesi günü kesinlikle yayınlanır.

14-Gözümüzün önünde uçuşan cisimler nelerdir?











Bazen görme alanınızda küçük uçuşan noktalar veya karanlık alanlar görürsünüz. Bunlar genellikle boş bir duvar veya mavi gökyüzü gibi düz bir zemine bakarken belli olurlar. Uçuşan cisimler aslında, gözünüzün içini dolduran ve vitre ismi verilen saydam jel şeklindeki sıvıda bulunan hücrelerin küçük birikintileridir.
Bu nesneler sanki gözün önünde uçuşuyormuş gibi görünmesine rağmen aslında gözün içindedirler. Sizin gördükleriniz onların gözün sinir tabakası üzerine düşen gölgeleridir. Uçuşan cisimler farklı şekillerde olabilirler: Küçük noktalar, çemberler, çizgiler, bulutsu veya ağ şekiller veya tespih taneleri gibi.

Uçuşan cisimler ciddi bir durum olabilir mi?
Büzüşmekte olan vitre retinayı çekerse yırtık meydana gelebilir. O zaman göz içinde hafif bir kanama olur ve kan, yeni oluşan uçuşan cisimler olarak görünebilir.
Retina yırtılması daima ciddi bir problemdir, çünkü retina dekolmanına yol açabilir.
• Ani bir uçuşan cisim oluştuğunda;
• Ani ışık çakmaları olduğunda hemen göz doktoruna müracaat ediniz.
Çevresel görme kaybı gibi ek belirtiler olduğunda da mutlaka göz doktoruna görünmelisiniz.

Uçuşan cisimler için ne yapılabilir?
Retinada yırtık oluşup oluşmadığını bilmeniz gerektiği için aniden uçuşan cisimler gördüğünüzde doktorunuza müracaat etmelisiniz.
Okumaya çalışırken göz önünde görünen cisimler oldukça rahatsız edicidir. Bu cisimleri gözün önünden uzaklaştırmak için yukarı aşağı bakabilirsiniz. Bir kısım uçuşan cismin sebat edebilmesine rağmen çoğu zamanla kaybolur veya verdiği rahatsızlık azalır. Yıllardır uçuşan cisimler görüyorsanız fakat aniden yenileri oluşmuşsa yine hemen göz doktoruna müracaat etmeniz gerekir.

13-Mısır Piramitleri ve Sırları











Mısır Piramitleri, Mısır’da yer alan eski piramit şekillerde yapılardır. Mısır’da 100’den fazla piramit vardır. Piramitlerin çoğu Eski Krallık Dönemi'nden Orta Krallık Dönemi’ne kadar firavunların mezarı için inşa edilmiştir. Bilinen en eski piramit 3.Hanedan döneminde inşa edilen Basamaklı Piramit’tir. Bu piramit ve etrafını çevreleyen bloklar; mimar İmhotep tarafından tasarlanmıştır. Ayrıca bu yapılar dünyanın en eski şekilli taşlardan inşa edilmiş yapısıdır.Yapımda çalışan işçiler piramitlerin sırrını bildikleri için yapım bittikten sonra öldürülmüşlerdir. En çok bilinen piramitler Gize’de bulunmuştur. Birkaç Gize Piramidi inşa edilmiş en büyük yapılardandır. Gize Piramitleri’nin en büyüğü olan Keops Piramidi şu ana kadar zarar görmeden ayakta duran, Dünya’nın Yedi Harikası’ndan biri olarak görülmektedir.



Bilimsel olarak kanıtlanmamış bazı rivayetler ise şunlardır;
- Piramitlerin üzerinden geçen meridyen, karaları ve denizleri iki eşit parçaya bölmektedir.
- Piramit hangi firavunun adına yapıldıysa, kralın odasına yılda sadece iki kez güneş girmektedir. Bunlar kralın doğduğu ve öldüğü günlerdir.
- Piramitlerin içerisinde radar gibi aletler çalışmamaktadır.
- Piramit içerisinde bırakılmış kirli bir su, birkaç gün içerisinde arıtılmış hale gelmektedir.
- Piramitin içerisine bırakılan süt birkaç gün bozulmadan kalabilirken, beklenmeye devam edilmesi durumunda yoğurt haline gelmektedir.
- Piramit içerisine koyulan bir bitki hiç ışık almasa da normale göre daha hızlı büyümektedir.
- Açık bir yara, piramit içerisinde çok daha çabuk bir şekilde iyileşmektedir.
- Piramitlerin içi yazın serin, kışın ise ılık olur.


- Gize Platosu’ndan geçen boylam, denizlerle karaları iki eşit parçaya böler.

12-Anneler gününün tarihçesi


Aslında Anneler Günü değişik ülkelerde farklı günlerde kutlanır. Türkiye'de 1955'ten beri Mayıs'ın ikinci Pazar günü kutlanan bu özel günün çıkış noktası çok eskilere dayanıyor.


Anneler günü geleneğinin Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna düzenlenen ilkbahar festivali ile başladığı biliniyor.

Aynı şekilde Romalılar daana tanrıça Kibele onuruna ilkbaharda festival düzenliyordu.

Biraz daha günümüze gelirsek 17.yüzyılda İngilizler'in "Mothering Sunday" (Anneler Pazarı) kutlamalarında bu geleneğin kendini gösterdiğini görebiliriz. Doğurganlık ve inancın biraraya geldiği özel günde İngilizler izinli sayılır, tüm günü evde anneleri ile birlikte geçirirdi.

Resmi anlamda ilk kutlama ise Julia Ward Howe'un Paskalya Yortusunun dördüncü Pazarını Anneler Günü ilan etmesiyle 1872yılında ABD' de gerçekleşmiştir.

Anneler Gününün dünya çapında kabul görmesi ise yine ABD'li bir genç kızın girişimleri ile başlamıştır.

Anna Jarvis isimli kız, annesinin ölüm yıldönümü olan Mayıs ayının ikinci Pazar gününün , tüm eyalette Anneler Günü olarak kutlanmasını istemiş ve bunun kabul görmesi için çok çaba sarfetmiştir. Anna Jarvis aslında "bir gün birisi çıkıp tüm anneleri onurlandırmalı" diyen annesinden ilham almış ve onun isteğini yerine getirmek istemiştir.

Jarvis'in emekleri boşa çıkmamış ve sonunda 1914 yılında tüm ülkede Anneler Günü resmi olarak kutlanmaya başlamıştır.

Türkiye, Kanada, Yunanistan, İtalya, Japonya, Hollanda, Pakistan gibi ülkelerin de içinde bulunduğu genel bir çoğunluk Anneler Günü'nü Mayısın ikinci Pazar günü kutlar.

Fakat farklı tarihlerde kutlayan ülkeler de vardır:

Örneğin; 20 ülke bu günü aynı zamanda Kadınlar Günüolarak da bilinen 8 Mart'ta kutlar. Afganistan, Azerbaycan, Fas, Bulgaristan, Kazakistan bu ülkelerden bazılarıdır.

Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Mısır gibi Arap ülkeleri'nin büyük bir çoğunluğu ekinoks tarihi olan 21 Mart' ta kutlama yapar.

İngiltere, İrlanda, Nijerya Paskalya'dan 6 hafta sonra; İspanya, Portekiz, Litvanya, Macaristan ise Mayıs ayının ilk Pazar günü kutlar.

Ayrıca yılın son aylarında kutlama yapan ülkeler de vardır.
Örneğin; Arjantin Anneler Günü'nüEkim ayının 3. pazarı, Rusya ise Kasım ayının son pazarı kutlar.


11-Cengiz Topel Kimdir?


8 Ağustos 1964 yılında Rumlar'ı Türk Halkı'na karşı işledikleri insanlık dışı eylemlerden caydırmak için Eskişehir'den Kıbrıs'a, 4'lü Filo Komutanı olarak gönderilen Hava Yüzbaşı Cengiz Topel’in uçağı, uçuş esnasında y

erden isabet alarak düşürüldü. Cengiz Topel, paraşütle atlamayı başardı fakat esir alındığı Rumlar tarafından şehit edildi.

Kıbrıs'ta ilk Türk hava harp şehidi olan Cengiz Topel’in hastanede öldüğü açıklandı ancak ısrarlı girişimler sonucu 12 Ağustos 1964 tarihinde Rumlar'dan alınabildi. Kıbrıs, Adana, Ankara ve İstanbul'da yapılan törenlerden sonra 14 Ağustos 1964 tarihinde Edirnekapı'daki Sakızağacı Hava Şehitliği'nde toprağa verildi.


10-Malabadi Köprüsü


Malabadi Köprüsü Silvan'a 20 km uzaklıkta olup Silvan ilçe sınırları içerisinde yer almaktadır. Malabadi Köprüsü 1989 yılında Silvan Belediyesi tarafından restore edilmiştir. 


Artuklu Beyliği tarafından 1147 yılında yapılmıştır. 7 m eninde ve 150 m uzunluğunda bir köprüdür. Yüksekliği, su seviyesinden kilit taşına değin 19 m'dir. Renkli taşlarla inşa edilmiş, onarımlarla günümüze kadar ulaşmıştır.
Malabadi Köprüsü dünyada taş köprüler içerisinde kemeri en geniş olandır. Köprü, Diyarbakır il sınırları içerisindedir. Kemerin her iki yanında, iç tarafta kervan ve yolcular tarafından, özellikle kışın zorlu günlerinde barınak olarak kullanılan iki oda bulunmaktadır. Köprü nöbetçileri tarafından da kullanılan bu odaları daha önceleri dehlizlerle yolun dipleri ile bağlantılı olduğu, gelen kervanların ayak seslerinin bu dehlizler vasıtası ile daha uzaklarda iken duyulduğu söylenir.
Her biri başka uzunluklarda ve kırık hatlar halinde üç bölümden oluşan köprü, doğu ve batıda hafif eğimlerle yollara bağlanmıştır. Orta bölüm kayalıklar üzerine oturtulmuş bir kitle halindedir. Burada sivri şekilde ve 38.60 m açıklıkta çok büyük bir kemer ile sepet kulpu şeklinde, 3 m açıklıkta küçük bir kemer vardır. Üçüncü bölüm fark edilir derecede birinci kısma paralel bir durum arzeder
Burada sivri kemerli iki açıklık ve ayrıca yola bağlanan yer yakınında da bir açılık görülür. Böylece köprü, biri çok büyük olmak üzere beş gözlüdür. Köprünün boyu 150 m, eni 7 m, yüksekliği ise alçak su seviyesinden kilit taşına kadar 19 m'dir. köprü renkli taşlarla inşa olunmuştur. Büyük kemerin iki tarafında 4.5-5.3 m ölçüde, iki hafif kemerli odacıklar, büyük kemerin üstü ortasında, gelip geçişin kontrol edildiği 5 m genişlikte kargir bir kapı ve bunun iki tarafında da ayrıca iki kapı vardır. Bunlardan Batman tarafındaki kalmış, diğeri yıkılmıştır. Bunların sol taraflarından birer merdivenle odacıklara inilir. Bu odalar yüksek tavanlı ve tuğla örtülüdür. Pencereleri geniş ve büyüktür.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde köprü hakkında şöyle yazmıştır; "Malabadi Köprüsü'nün altına Ayasofya'nın kubbesi girer"
Alıntıdır: Vikipedia


9-Galata Kulesi ve Hezarfen Ahmet Çelebi

Galata Kulesi, İstanbul'un Galata semtinde bulunan ve şehrin en önemli sembollerinden biri olan 528 yılında inşa edilmiş bir kuledir. Kuleden İstanbul Boğazı, Haliç ve İstanbul, panoramik olarak izlen
ebilmektedir.

Galata Kulesi dünyanın en eski kulelerinden biri olup, Bizans İmparatoru Anastasius tarafından 528 yılında Fener Kulesi olarak inşa ettirilmiştir. Kule Türklerin eline geçtikten sonra hemen her yüzyıl yenilenmiş ve tamir edilmiştir. Sultan III. Murat'ın müsaadesiyle burada müneccim Takiyüddin tarafından bir rasathane kurulmuş, ancak bu rasathane 1579'da kapatılmıştır.

17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezarfen Ahmet Çelebi, Okmeydanı'nda rüzgarları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra, tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını sırtına takarak 1638 yılında Galata Kulesi'nden Üsküdar-Doğancılar'a uçmuştur.

1717'den itibaren kule yangın gözleme kulesi olarak kullanılmıştır. Yangın, ahalinin duyabilmesi için büyük bir davul çalınarak haber verilmekteydi. III. Selim döneminde çıkan bir yangında kulenin büyük bölümü yanmıştır. Onarılan kule 1831 yılında başka bir yangında yine hasar görmüş ve onarılmıştır.



8-Özgürlük Anıtı Osmanlı Eseridir.

93 metre yüksekliğindeki Özgürlük Anıtı ilk olarak 1860’larda, ilk olarak Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeki Mısır'ın Hıdiv'i Said Paşa'nın Süveyş Kanalı inşası için imzaladığı antlaşmanın gereği olarak Süveyş Kanalı'ndaki Port Said Limanı
'nın girişine konulmak üzere planlanmıştır. Ancak dönemin Osmanlı Sultanı Abdülaziz tarafından peşinatı ödendiği halde dikilen heykelden ötürü yerel huzursuzluk çıkacağı endişesiyle, Kavalalı soyundan Hidiv İsmail Paşa planlanan yere inşasını istememiştir.

Fransız bir heykeltraş olan Frederic Auguste Bartholdi'ye ısmarlanan bu heykel, bakır ve çelikten yapılarak tamamlanmış, fakat daha sonra Mısır’a dikilmesinden vazgeçilmesiyle Paris’te bir depoya kaldırılmıştır. Tasarlanan bu ilk heykel Kızıldeniz ile Akdeniz’in birleştiği yere koyulacak firavunlar zamanının giysilerine bürünmüş bir kadın şeklindeymiş ve elinde 'Asya'nın ışığının Mısır'dan geldiğini' sembolize eden bir meşale tutuyormuş. Bu olaydan 20 yıl sonra 1885’te Fransa hükümeti ABD ile olan iyi ilişkilerinin bir göstergesi olarak büyük bir heykel yaptırmak istediğinde yine aynı heykeltraşın kapısı çalınmış. Hazır durumda olan heykel depodan çıkarılmış, heykeltraş Bartholdi ve Gustave Eiffel (Eyfel kulesinin mühendisi) birlikte çalışarak bazı değişikliklerle heykeli yenilemişlerdir ve heykel New York sahilinde Liberty Adasına yerleştirilmiştir.

Özgürlük Heykeli, ziyaretçilere açıktır. Ziyaret etmek isteyenler adaya bir feribotla ulaşırlar, merdivenleri tırmanarak meşaleye çıkabilir ve New York limanını seyredebilirler.

Heykele Singer dikiş makinelerinin kurucusu Isaac Singer'ın dul eşi Isabelle Eugenie Boyer modellik etmiştir. Özgürlük Heykeli 1884 yılında Fransa'da tamamlandıktan 1 yıl sonra 350 parçaya bölünüp 214 sandık içinde New York limanına ulaştırılmıştır. Parçalar, 4 ay içinde kaidenin üzerinde yeniden birleştirilmiş ve 28 Ekim 1886 tarihinde binlerce izleyicinin önünde açılışı gerçekleşmiştir.


7- Kızılderili'ler Türktür.


Amerikalı ve Rus antropologların araştırması, Kuzey Amerika kıtasının ilk sakinlerinin genetik beşiğinin Sibirya'nın güneyindeki dağlık Altay bölgesi olduğu ortaya çıkartı.

ABD'deki İnsan Genetiği der

gisinde yayımlanan araştırmayı yapanlardan Pennsylvania Üniversitesi Antropoloji bölümü Doçenti Theodore Schurr, Rusya, Moğolistan, Çin ve Kazakistan'ın kesiştiği Altay bölgesinin onbinlerce yıldır çok sayıda halkın gelip gittiği kilit bir yer olduğunu belirtti.

Araştırmaya göre, Amerika kıtasındaki ilk insanların ataları bu halklardan biriydi ve bugün Rusya Federasyonu'nun bir parçası olan Altay'dan 20 bin ila 25 bin yıl önce gelmişlerdi.

Asyalılara ait genetik özelliklere sahip bu insanlar, o dönemde sular altında olmayan Bering boğazını geçmeden önce tüm Sibirya'yı katettiler.

Araştırmalarında, Amerikalı kızılderililerin ve Güney Altay bölgesinde yaşayan yerli kavimlerin DNA'larında Y kromozumunu (babadan geçen) analiz eden bilim adamları, iki grubun paylaştığı ve bunlara özgü genetik mutasyonu bulmaya çalıştılar.

Araştırmanın sonucunda, Amerikalı ve Rus antropologlar, her iki grupta da, anneden miras mitokondriyal genlerde de aynı genetik özellikleri buldular.

Çalışmalarında bu mutasyonların ortaya çıkması için ne kadar zaman geçmesi gerektiğini hesaplayan bilim adamları, Altay genlerinin 13 bin ila 14 bin yıl önce Amerikalı yerlilerinkinden ayrıldığını tahmin ediyorlar.


6- Dingo'nun Ahırı lafı nerden geliyor? 


Atlı tramvaylar zamanında, tramvaylar 2 atla çekilirken dik şişhane yokuşunu çıkabilmek için azapkapı'dan takviye at alarak yokuşu çıkabilirlermiş. Tramvay bu haliyle Taksim'e kadar gelir, burada çıkartılan atlar, bu gün Taksim alanının batı kısmındaki sular idaresi maksemi ile Fransız konsolosluğu arasında bir ahırda bir süre dinlendirildikten sonra tramvaya bağlanmadan boş olarak azapkapı'ya götürülürlermiş. Taksim deki bu ahırı Dingo adlı bir rum vatandaş işletirmiş. Gün boyu bir sürü atın girip çıkmasından dolayı dilimizdeki "Burası Dingo' nun ahırı mı giren çıkan belli değil" sözünün buradan geldiği söylenir.

5-Bilardo nasıl bulundu?




Fotoğraf: Orta Afrika Cumhuriyetinde, imkanları sınırlı gençlerin çamurdan imal ettiği bir bilardo masasıdır. 


Tramvay bu haliyle Taksime kadar gelir, Bilardo ilk defa 15. yüzyıl ortalarında Fransa'da oynanmaya başlandı. Sonraki yüzyıllarda çeşitli Avrupa ülkelerinde ve ABD'de yaygınlaştı. Bilardo çeşitleri temeldeki benzerliğe rağmen değişik oyun kaidelerine göre oynanır. Üç bantlı bilardo, Fransız bilardosu, çizgili bilardo, delikli bilardo, rotasyon, snooker, çanak, golf bilardosu, beyzbol bilardosu, bogatel, şans égal gibi çeşitleri vardır. Günümüzde bilardo topları sıkıştırılmış kağıttan imal edilmektedir.



4-Sümela Manastırı Tarihi


Rivayete göre; Doğu Roma İmparatoru I. Theodosius zamanında (375-395) Atina'dan gelen Barnabas, Sophranios isimli iki rahip tarafından kurulmuş olan manastır, 6. yüzyılda İmparator Justinianus'un manastırın onarılarak genişletilmesini istemesi üzerine generallerinden Belisarios tarafından onarılmıştır.

KRALLARIN TAÇ GİYDİĞİ MANASTIR

Zamanla 17 metre yüksekliğinde, 40 metre uzunluğunda, 14 metre genişliğinde 72 odalı, odalarını İsa'nın, Meryem'in, Havarilerin fresklerinin süslediği, Komnenos krallarının taç giydiği bir manastır halini alır. Önemli din adamlarının ziyaretleriyle bazen çok ünlü bir dinî merkezi olur, bazen de sürgün ve hapis yeri... Manastıra hediye edilen altın şamdanların, ceylan derili İncillerin, elyazması kitapların, İsa'nın çarmıhından bir parça taşıdığı öne sürülen haçın akıbeti de manastırın kuruluşunu anlatan efsanelere karışır.

Doğu Karadeniz kıyılarının Türk egemenliğine girmesini takiben Osmanlı padişahları pek çok manastırda olduğu gibi Sümela'nın da haklarını korumuşlar, bazı imtiyazlar vermişlerdir.

(muze.gov.tr ve skylife dergisinden alıntıdır)



3-Karagöz ile Hacivat




















Bu iki karakterin gerçekten yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa nerede nasıl yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir. Anlatılanlar rivayete dayanır, zira gerçekten yaşamış olsalar bile büyük ihtimalle bahsedilen dönemde tarih kitaplarına girecek kadar önemli bulunmamışlardır.


Bir rivayete göre ise Hacı İvaz Ağa ya da halka mal olan adıyla Hacivat ve Trakya'da bulunan Samakol köyünden demirci ustası Karagöz, Orhan Gazi devrinde Bursa'da yaşamış cami yapımında çalışan iki işçidir. Kendileri çalışmadıkları gibi diğer işçilerin de çalışmasını engellemektedirler. Orhan Gazi'nin, "cami vaktinde bitmezse kelleni alırım" dediği cami mimarı, caminin vaktinde bitmemesine Karagöz ve Hacivat'ı şikayet eder. Bunun üzerine bu ikili başları kesilerek idam edilir. Karagöz ve Hacivat'ı çok seven ve ölümlerine çok üzülen Şeyh Küşteri, ölümlerinin ardından kuklalarını yaparak perde arkasından oynatmaya başlar. Bu sayede Hacivat ve Karagöz tanınır.


2-Vosvosun hikâyesi














Vosvos ya da o zamanki adıyla Type 1; 1930′larda Nazi Almanyası’nda Adolf Hitler’in zamanın en prestijli Alman otomobil firması Porsche’nin kurucusu Ferdinant Porsche’den halkın kullanabileceği, çocuklu ailelere uygun bir otomobil yaratmasını ister. Type 1 uzun süre Alman ordusu tarafından kullanıldıktan sonra, Hitler’in son rötuşlarının ardından Type 181 adı ile Alman halkına sunulur.


Volkswagen, yani tam tercümesi ile halk aracı- markasına sahip olan araba kısa sürede halk tarafından benimsenir. O zamana kadar görülmemiş, kimileri tarafından çirkin olarak tanımlanan -bizce son derece sevimli-, zamanı için oldukça garip bir dizayna sahip olması, farklı ve canlı renklerde üretilmesi, teknik ve mekanik olarak araç oldukça büyük değişimler geçirse de senelerce halkın kalbinde taht kuran tasarımında hiçbir değişiklik yapılmaması, hippilik kavramı ile bir araya gelmesi ve özdeşleştirilmesi, kullanıcıların kendi dokunuşları ile arabayı kişiselleştirmesinin bir trend haline gelmesi ile birlikte Vosvos Almanya, ardından Avrupa, Amerika ve tüm dünyada en çok ilgi gören otomobil olmuştur.

Tüm bu özelliklerinin bir sonucu olarak Vosvos dünyada en çok satılan araba olma şerefine sahiptir. Ayrıca dünya üzerinde en çok oyuncağı tasarlanan model de yine Vosvos’tur.

(Fotoğraftaki Vosvos Alman Ordusu Tarafından Kullanılan E 82 Modelidir.)



1-Truva atının efsanesi


Truva Atı efsanesi, dünya efsanelerinin en etkileyicilerinden biri. Çanakkale Boğazı'nın Ege Denizi'ne açıldığı noktadan 6 km kadar içerdeki Hisarlık'da höyük tipinde bir yerleşme olan Troya, M.Ö 3. ve 2. bin yıllarda canlı bir kültür kenti, yerleşik tarım topluluklarını yöneten bir krallığın merkezi. M.Ö 13. yüzyılın sonlarına doğru büyük bir yangın geçirmiş. Bu yangının ünlü Troya Savaşının sonunda çıktığı düşünülmekte. Bölgeye sırasıyla Persler, Büyük İskender, Selevkoslar, Pergamon Krallığı ve Romalılar egemen olmuş. Kazılar sonucunda Troya'da üst üste kurulmuş, yedi ayrı kültürü temsil eden 4 mimari katın oluşturduğu 9 yerleşme saptanmış.

Hediye Atın Öyküsü
Mitolojiye göre Deniz Tanrıçası Thetis çok ama çok güzel bir tanrıçadır. Bir inanışa göre kahinler Thetis'in doğuracağı erkek çocuğun babasından daha akıllı ve güçlü olacağını söylerler. 

Bu sebepten Tanrıların Kralı Zeus ve Deniz Tanrısı Poseidon, Aikos'un oğlu Teselya Kralı Peleus ile evlendirmeye karar verirler. Olimpos Dağı'nda büyük bir şölen kurulur. Bütün tanrı ve tanrıçalar bu şölende eğlenirler. Yalnız Nifak Tanrıçası Erins bu görkemli törene davet edilmeye unutulmuştur. Öfkelenen Erins, üzerinde "Tanrıçaların en güzeline" yazılı altın elmayı şölen masasının üzerine gizlice bırakır. Şölen bir anda karışır. Bu, yıllarca sürecek olan Troya savaşlarının başlamasına sebep olarak gösterilir. Tanrıların Kralı Zeus olaya müdahale etme ihtiyacı duyar ve Gök Tanrıçası Hera, Zeka Tanrıçası Athena ve Aşk Tanrıçası Afrodit arasından bu seçimin yapılmasını olaylardan haberi olmayan çoban Paris'e bırakır. Her şeyden habersiz sürülerini otlatan Paris'in karşısına çıkan bu üç güzel Tanrıça elmayı, en güzel kadını seçmesi için Paris'e teslim ederler. Paris için bu çok zor bir seçimdir. Paris'i etkilemek için tanrıçalar, tarihte ilk kez karşılaşılan rüşvet olayını teklif ederler. Gök Tanrıçası Hera, Paris'e kendisini seçtiği takdirde Asya'nın en güçlü krallığını vaat eder. Zeka Tanrıçası Athena, bilgelilik, Aşk Tanrısı Afrodit ise, dünyanın en güzel kadınını vaat eder ve Paris dünyanın en güzel kadınına sahip olmak için elmayı Afrodit'e verir. Diğer tanrılar Paris'e çok kızmışlardır ve ondan öç almaya yemin ederler. Aradan günler geçer. Paris, Sparta Kralı Menelaus'un genç karısı güzel Helen'e aşık olur ve aşk tanrıçası Afrodit'in yardımlarıyla Helen'i Truva'ya kaçırır. Bunun üzerine Kral Menelaus'un kardeşi Agamennon Truva'ya saldırır ve Truva savaşları başlar. 

Nifak Tanrıçası Erins'in saçtığı nifak tohumları yeşermiş ve Akalarla Troyalılar karşı karşıya gelmişlerdir. Tarihin en kanlı savaşları cereyan etmiştir. Yıllarca süren bu savaşlar sonucunda Akalılar, Troyalıları savaş hilesi yapmadan yenmenin mümkün olamayacağını düşünerek bir tahta at içine en kahraman savaşçılarını saklayıp Troya surlarının önüne bırakırlar. Akaların kaçtığına inanan Troyalılar tahta atı içeriye alarak eğlenmeye başlarlar. Erken gelen bu zafer sarhoşluğu içinde tahta atın içinden çıkan savaşçılar Troyalıları gafil avlar ve Troya kapıları Aka savaşçılarına açılır. Sonuçta Troya Akalılarca işgal edilir. Kralı ve oğlu öldürülür. Hera ve Athena ettikleri yemini yerine getirirler. Kral Menelaus da karısı Helen'e yeniden kavuşur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder